1 Eylül 2005 Perşembe

Ev aldık


Ama başımıza gelenler eminim pişmiş tavuğun başına gelmiştir da zavallının sesi çıkmamıştır. Bizim de sesimiz çıkmaz da gene de dostlar deneyimlerimizden öğrensin istedik.
Neler öğrendik??
  • İçinde kiracı olan evleri çok ucuza alabilirsiniz.
  • Sizinle işi olan emlakçılara asla güvenmeyin, ama emlakçılar genelde kötü insanlar değildir.
  • Sabah dokuzda toplantı yapamayacağınız kişilerle iş de yapmayın.
Gelelim hikayemize: Efendim, şimdi biz lojmandaki beş senelik oturma hakkımızın sonuna doğru ev aramaya başladık. Piyasa malum (2005) ipotek falan diyerek ev fiyatları şişmiş durumda, biz de bu duruma bakarak "Kiraya çıkalım, iki seneye piyasa düzeldiğinde biz de biraz daha biriktirmiş oluruz, o zaman daha rahat ev alırız" dedik ve başladık kiralık bakmaya. Hedefimiz Göksu veya Hisar Evleri, her ikimize de yakın olsun istiyoruz. Ama ev bakmak kolay değil, özellikle de elinde üç aylık zırlayan bir veletle. Daha aramalarımızın başındayız, Remax Göksu'dan Ümit Bey'e gittik (Ümit Oruçoğlu). Bize bir iki kiralık gösterdi, pek hoşumuza gitmedi, sonra "pazartesi (06.06.2005) gelin, sizin çok beğeneceğiniz Hisar Evleri'nde bir yer boşaldı, ben anahtarını alacağım" dedi. Pazartesi öğleden sonra gittik, Ümit Bey evin anahtarını alamadığını, ama arzu edersek çok uygun fiyatlı bir satılık gösterebileceğini söyledi (sonradan öğrendik ki Ümit Bey'in portföyünün çoğu zaten satılıkmış, bunu bize baştan söylese biz de portföyünün çoğu kiralık olan arkadaşı ile çalışırdık). O kadar yol gitmişiz, bari görelim istedik. Ev çok çok hoşumuza gitti, içinde kiracı vardı ama fiyatı planımızın epey üzerinde de olsa erişilemeyecek bir yerde değildi. Akşam eve geldik, başbaşa verip düşündük, alabileceğimize karar verdik. Tabii "gidip birkaç kere daha görmek lazım, iyice düşünmek lazım birkaç yere daha bakalım" diyerek uyuduk. Ertesi sabah ikimiz de işte iken Işıl'ın annesinin ağır bir beyin kanaması geçirdiğini öğrendik ve ondan sonraki birkaç günü hastanede geçirdik. Geçirdik dediğimize bakmayın, annemiz hala tedavi altında, artık sadece hastanede yatmıyor.
Şimdi bir yandan hem moralimiz bozuk, hem de zaman kısıtlı lojmandan çıkmamız gerekiyor, diğer yandan ev aramaya ayıracak vaktimiz yok ikimizin de. Aramızda kısa bir konuşmadan sonra evle ciddi olarak ilgilenmeye karar verdik ve Ümit Bey'i geri aradık. Durum belli, lojmandan çıkmamıza bir ay var, elimizde üç aylık bir oğlan var, anneannemiz de ağır hasta, "biz bu evi istiyoruz, ama bir bize bu işin maddi portresini çıkartın, kiracı ne zaman çıkacak öğrenin". Ümit Bey fiyat konusunda ev sahibi olan Haluk Bey ile görüşeceğini, ama kiracı Oya Hanım'ın 30 Haziran'da çıkacağını söyledi (13.06.2005). Bir gün sonra bize geri döndü ve hem Haluk Bey'le hem de Oya Hanım ile konuştuğunu, gerek fiyatda gerekse evi boşaltmada sorun olmadığını, zaten elinde Oya Hanım'dan alınmış olan boşaltacağına dair bir taahütname olduğunu söyledi. Biz tabii saf ve güvenen insanlar olduğumuzdan a. "Getir bakalım şu taahütnameyi" demedik (ama öğrendik, sakın ola, sakın, sakın bir emlakçının lafına güvenmeyin) b. zaten getirse de o taahütnamenin bir işe yaramayacağını sorgulamadık (sonradan öğrendik ki, öyle bir taahütname gerçekte var olsa bile sadece tahliye davasını çabuklaştırıyormuş, ama başka bir yaptırımı yokmuş). Biz de bu şartlara razı olarak Haluk Bey ile bir satış anlaşması imzaladık (18.06.2005), parayı toparlamak için biraz süre istedik, devir teslim için 30.06.2005 tarihini belirledik. Ama, emlakçımız Ümit Bey "Oya Hanım'ın sizden bir ricası var, kendi satın aldığı evle ilgili işlemleri uzuyormuş, bu sebepten 10 Temmuzda, ama en en geç 10 Temmuz'da evi boşaltacakmış, sakıncası var mı?" dedi, biz de tabii saf saf "olur" dedik. Eh biz alışığız devlet memuru olarak 30 Haziran 30 Haziran demektir, 10 Temmuz 10 Temmuz demektir, devlet benim 30 Haziran'da lojmandan çıkmamı bekliyorsa ben kalkıp "Eh artık ne zaman müsait olursam" diyemem, kapıma polis dayayıp boşalttırır, eşyalarımızı da kapıya koyar. "Bu zavallının da herhalde ustalarla falan bir sorunu oldu, biz bir on gün daha bekleriz" dedik. İmzadan sonra bir kez daha bakmaya gittik eve ki hangi eşyalar nereye konacak planını yapalım.
30 Haziran'da Haluk Bey'le birlikte kooperatife devir teslim yapmaya gittik. "Ümit Bey, herşey yolunda mı? Ev vaktinde boşalacak mı? Bak devlet kiracı miracı tanımaz, beni lojmandan atar." "Sorun değil, ben daha bugün Oya Hanım'la kahve içmeye gittim, herşey yolunda 10 Temmuz'da çıkacak kendisi". Biz imzaları attık, paramızı verdik, başladık beklemeye. 5 Temmuz Salı günü, eve güvenlik tesisatı kurduracağımız için güvenlikçi ile birlikte tekrar Oya Hanım'ı rahatsız ettik, ama kendisi bizi dövmekten beter etti. 5 gün sonra değil sanki 5 ay sonra evden çıkacakmış gibi rahat rahat hiçbir hazırlık olmadan evde oturuyordu. Sonra da bize "Ben canım ne zaman isterse o zaman çıkarım" deyince biz o ana kadar emlakçımız Ümit Bey'in bize söylediği evin boşalacağı ile ilgili herşeyin kocaman bir yalan olduğunu öğrenmiş olduk.
Eeee, şimdi ne yapacağız?? Bir yanda bizi lojmandan çıkartacak olan devlet baba, diğer yanda bizim evimizde oturan ve orada oturmayı da kendisine hak gören kiracı Oya Demirtok. Sonra bu bayanın ne derece güvenilir olduğunu bilerek bize evi satan Haluk Bey, ne bize ne de kiracıya hiçbir şey söylemeyip aradan sıyrılmayı uman emlakçı Ümit Oruçoğlu. Neyse ki bu grubun içerisindeki en vicdanlı kişi Haluk Bey olduğu için 9 Temmuz cumartesi Ümit Bey'in ofisinde toplandık, Oya Hanım'ı da davet ettik, bizi epey beklettikten sonra geldi ve evin satılmış olduğunu daha üç gün önce öğrendiğini, o yaz sıcağında daha yeni ev aramaya başlayacağını ve bunun da ne kadar süreceğini bilmediğini söyledi. Anladık ki Haluk Bey hiçbir şey olmamış gibi Haziran kirasını almış, Ümit Bey bize birkaç defa evi göstermiş, ama Oya Hanım'a düzgünce bir "siz acilen çıkıyorsunuz" denmemiş. Yani taahhütnameyi bıraktım, insan biz kesin el sıkıştığımızda kiracıyı arayıp bildirir, hani biz saf saf "bu emlakçılar bu işten binlerce dolar kazanıyorlar, bari bunu düzgün yaparlar" diyoruz, ama adamlar bu parayı işlerini yaparak kazanmıyorlar.
Sonuçta, toplantıda Ümit Bey'in kendi emlak ağını kullanarak Oya Hanım'a uygun bir kiralık ev bulmasına karar verdik. Birkaç gün sonra tekrar aradığımızda Oya Hanım Ümit Bey'in bulduğu yerlerde köpek bağlasan durmayacağını söyleyince biz işimizin daha da zor olduğunu anladık. Kiracı hanıma ev aradığımız yetmiyor, bir de evleri beğenmesi için allayıp pullamak gerekiyordu. İki haftalık ev arama çabasının sonunda biz Ümit Bey'den ve onun çevresinden ümidi kestik. 23 Temmuz cumartesi günü gene dört kişi Oya Hanım'ın evinde biraraya geldik. Anlaşıldı ki Oya Hanım'ı kendi haline bıraksanız altı aydan önce ev bulamayacak, çünkü kendisi ancak öğledensonra yataktan çıkarak ev aramaya başlıyor. Ümit Bey parasını daha önceden aldığı için tuzu kuru, Haluk Bey verdiği sözü tutamamanın ezikliği içinde, bizi de devlet lojmandan çıkartıyor. Laf arasında Oya Hanım "aslında Göksu Evlerinde başka bir emlakçı vasıtası ile bir yer bulduğunu ve fena durmadığını" ağızından kaçırıyor. Ben de hayatda yapmış olduğum pekçok işe ek olarak bir de emlakçılığa soyunuyorum. Başta dediğim gibi, emlakçıların hepsi çıkar düşkünü rezil insanlar değil, ben atlayıp Oya Hanım'ın temas kurduğu Emin ve Davut Beylere (E&D Emlak) gittim ve durumumu anlattım, Oya Hanım'a göstermiş oldukları evi görmek istediğimi söyledim, sağolsunlar beni kırmayıp evi gösterdiler. Bir saat sonra Oya Hanım geldi, birlikte bir kez daha evi gördük, beğendi, ama sorun çok: Oya Hanım'ın ne ev arayacak, ne evi toparlayacak, ne de taşınacak parası yok. Durum böyle olunca biz de işi paylaştık, yeter ki Oya Hanım evden çıksın. Haluk Bey yeni evin badanası için 1500 USD verdi, Ümit Bey'in kolunu yeterince kıvırınca iki emlakçı arasında anlaşarak emlakçı bedelini ve taşınma parasını verdi, bana da Oya Hanım'ın vermeye razı olduğu ile yeni ev sahibinin istediği arasındaki farkı ödemek düştü. Yani Oya Hanım'ı evimizden çıkartmak için hem oturduğu Temmuz ayının kirasını almadık, yaklaşık iki aylık ev kirasını ben, iki aylık ev kirasını eski ev sahibi, taşınma bedelini de emlakçı rüşvet olaark verdik. Doğal olarak beklentimiz artık en kısa vadede evimizin boşalıp bizim de yerleşebilmemizdi, ama hayat öyle olmuyor.
Biz saf saf "kadına neredeyse 7,000 YTL para verdik, eh artık bir haftada evimize kavuşuruz" diye düşünerek bir haftayı geçirdik. Bu arada ben de her gün kendi evime bakacağıma kiracının yeni taşınacağı evi kontrol ediyorum, "bakalım boyası perdeleri oluyor mu?" diye. Ama sonunda fark ettim ki evde hiçbir hareket yok. Oya Hanım'ı arayınca anlaşıldı ki kendisi işçi çalıştırmayı beceremediği için parasını harcamış, evdeki hiçbir iş de bitmemiş. Bitmesi için ne lazımmış?? Biraz daha para. Boğaz manzaralı bir dairede milyarlık perdeler yapılıyor, ama parası bizden çıkıyor. Hani bilenler bilir, ayranı yok içmeye, tahterevanla gider ..... diye bir laf vardır, Oya Hanım tamamen bu. Neyse, sonunda biraz daha para verdik, kendisi de işleri hızlandırmaya razı oldu, biz de 6 Ağustos'da kiracıyı evimizden çıkartmayı becerdik.
Sonuç olarak:
Ümit Oruçoğlu ve Remax tarafından dolandırıldık demesek de ciddi ciddi yanlış yönlendirildiğimiz için iki aylık bir cehennem hayatı yaşadık. Kendisi ile iş yapacak olursanız dediği herşeyi kendiniz kontrol etmeden sakın ola inanmayın. Dünyada Oya Demirtok gibi kişilerin olduğunu öğrendik. Biz kiracıyken ev sahibimiz 170 milyon olan kiramızı 400 milyona çıkarttığında, "demek ki ihtiyaçları varmış, rayiç de buymuş" diyerek yeni ev aramaya giriştik, hanımefendi bizimle pazarlığa "yan blokta benim bir arkadaşım çıkmak için 6 milyar aldı" diyerek başladı, sonuçta da evimizden çıkmak için 7 küsur milyar aldı, bizi de bir buçuk ay süründürdü. Ama bunları sokakta görseniz kaliteli insanlar sanırsınız, demek bize ailelerimizin öğrettiği terbiye ile bu kişilerin aldığı birbirine pek uymuyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder